O balık , çırpınışların faydasız olduğunu biliyor muydu? karayı ilk görüşünde bir daha denizi göremeyeceğinin farkında mıydı ? Bence merakta etmiyordu.Çocukken bunları düşünürdüm o manasız baraj göletinde,hayatımın ilerleyen safhalarında dünyanın en duyarsız en manasız en duygusuz su birikintileri olduğunu anlayacağım o yerde...
Dizlerim yara içindeydi ben küçükken. Otuz yıl sonra baktığımda hala belli belirsiz o düşüş anlarını hatırlatan yara izleri dizlerimde... O zamandan belliydi imkansızlıkları sevdiğim Ayşin abla vardı. Abla ama adını sonra öğrendiğim bi hissiyat onu düşününce uykularımı kaçırıyordu. En çok "ortada sıçan" denen onun güzelliği ile ters orantılı oynarken mutlu görünüyor diye hep onu oynasak diyordum. Benim ne istediğimin önemi yoktu. Kasetlerden birine adını yazmıştım içinde radyo anonslarının bir kısmının karıştığı ,karışık bir kasetti. Kafam kadar karışıktı. Bir ara Zerrin Özer hemen ardına İbrahim Tatlıses geliyordu. Tek ortak özellikleri sesini sokakta duyduğumda radyoda çalan şarkıyı kaydetmeye başlamış olmamdı. Bazıları yarımdı hatta... Sonra Ayşin abla evlendi... Sonra ben o ismi hiç sevmedim. beni aldatan ilk isim olarak tarihe geçmişti.
Sonra tasolar unutturdu bana acımı.. Sokağın en büyük taso rezervi bendeydi. Sonra bir kavgada (tasolar için) Hikmetin bacağına civili sopa ile vurunca yaz günü soba yakıldı o taso rezervi ile bide ısttığı suyla, sabunla dövülerek annem beni yıkadı.Tanju Okan çalıyordu radyoda İspanyol meyhanesi Tanju benim yerime bağırıyor "yeter yeter öleceksek ölelim" sonra ertesi gün cumartesi radyo tiyatrosu dinliyordum.Doğum günümden dokuz gün sonraydı , onbir yaşındaydım radyo durdu. Zaman durdu gibi oldu radyolar haber bülteni veriyordu Hepsi bir ağızdan Turgut Özal öldü diyordu.Solcu bir ailede olmama rağmen severdim ben Sn Özal'ı tonton biriydi. ağladım. Babam sarıldı. garip oldu. Bisiklete binerken nasıl öldü diyordum. çünkü televizyonlar bir kere o vurulurken göstermişti. Yine mi vurulmuştu...
Üç sene sonra yine ağladım Zeki Müren'de ölmüştü. Babam "paşam" öldü diye rakı bardağını televizyona şerefe yapmıştı. 14 yaşında ilk sigara içmeye başlamamın kendimce bahanesi de buydu. Manasız ölüyordu herkes üç sene sonra Barış Manço ölmüştü oysa onyedi yaşında olmama rağmen adam olacak çocuk hala hayallerimi süslüyordu. Bir kere mektubumu okumuştu. Bana el sallamıştı ekrandan...
ama hala ben beş yaşındayken gülüşü aklıma kazınan Adile teyzem gibi değildi. sesi hala cumartesi sabahları sekizde radyoda bana herkes uyurken masal anlatıyordu.
Depresif olmamdan sorumluydu gidişleri seviyordum. Zararım da yoktu halbuki suçlu hissediyordum kendimi belki radyonun sesini o kadar açmasaydım. Adile teyze yorulmazdı. diye düşündüm yedi yaşında okula ilk başladığım zaman! Annemin eteğine yapıştığımda "gitme" diye aklımda sadece gidip geri gelmeyeceği düşüncesi vardı. Çünkü neyi sevsem gidiyordu.Arkadaş annemi çok seviyordum. Gider diye korkuyordum.Okumayı çabuk söktüm. Öğretmenim Amerikalı Nazlı öğretmenim bana "ince memed" vermişti oku diye Yaşar Kemal mi okuyorsun diye başımı sıvazlamıştı okul müdürü sevmezdim ben o adamı sebepsiz yere müdür olmuş gibi gelirdi.
Zaten Yaşar Kemal Değil miydi "Hayat umutsuzluktan Umut yaratmaktır" diyen Işıklar içinde yat. Yaşar Kemal... Görürsen de Menekşe Kaya ve Koray Kaya yada bizden selam götür. Onlar birbirlerine sarılarak öldüler. Sende onlara orada sarıl olmaz mı ?
Bilinçli yazım hataları üzerinde çok durmadan akla ilk gelinenlerin yazıldığında rahatladığım bir yerdesiniz okuyun okutun :)) selam dünya ben geldim
bak bi bakalım
2/28/2015
2/27/2015
Gölge...
Dikkat itiraf içerir.....
Karanlık zaten sıkıcı, birtek soğuk hissettiriyor yokluğunun o boş ,halsiz ,hiç başını görmemiş yastığımda ki teninin hoş kalıntısını... Ara sıra gözlerimin çok şanslı olduğu konusunda hemfikir oluyoruz. ellerim sonra sana uzanabildiği sürece, umarsızca , dostça sana merhaba demek için bile olsa dilim , sesini duyan kulaklarım başkalarına seslenirken senin olduğunu hissetmeme yarayan her uzvum yastığımdan şanslı aslında...
Keza birlikte olsak göğsüm en şanslı parçam olacak.Yastık yine yalnız kalacak. Neden mi ?
Sensiz aradaki her nefesi telafi etmek için hep göğsümde uyutmak isterdim de o yüzden. Sonuç olarak yalnızlığı iyi bilirim. Sen uyurken sana o kahvaltıları kim hazırlayacak. Sana benden daha iyi kim hizmet edecek, sana yokluğumda birtek o yastık sana arkadaş olacak. Yalnızlığımında sana sarılır gibi içini dışına çıkarırcasına sarıldığım o yastık. Hak etmişti benim kadar olmasada.
Gel gelelim benden daha şanslı olan bir şey daha var, senin hayatında! Gölgen; Hiç yalnız bırakmayan seni karanlıkta bile seni korkutmamak için gizlenen , ışık görünce yanında olduğunu göstermek için arkanda beliren akşamları karanlık çökmeden önce korkma diye iki katın büyüyen! Aslında ne kadar kocaman bi kadın olduğunu, kötülüklerin, aldatılmışlıkların aslında seni ne kadar güçlü bir birey haline getirdiğine inandırmak için son çırpınışlarını uğrunda harcayan.
Doğa bile sana ne kadar güzel olduğunu hatırlatmak , ne kadar özel olduğunu söylemek için haykırıyor. Akşam olunca kuşlar sen gör diye ahenkle dans ediyorlar. Hem onları gördüğün yer buradan giderken belki tekrar geri gelmek istersin diye trenlerin olduğu yer değil mi ?
Seni önceden çok önceden tanısaydım. yada tüm o gereksiz detayları hayatımızdan çıkarıp bir boşlukta varlığınla dolsa dünya olmaz mıydı? Yazdığım her özel isim senden sonra küçük harfle yazılsa mesela adın soyadımın bir parçası olsa... Varlığın yaşlanırken gülümsememe sebebiyet verse ...Başka güvenecek hiç bir şey kalmasa. Seninle filmlerdeki apokaliptik bir sona bile hazırım diye saçmalasam. Kitaplardaki aşk gibi olsa aşkımız. Ankara olsa hayatımızın kalanında gerçekten bu şehir bizim için eskimiş olsa fena mı olur.
Bugün kararlar aldım. Dün yaptığım gibi... Seni unutacaktım. Sekiz aylık periyotlarda depreşen sensizliğim ile sana yazdığım yirmiyedi mektubu nerelerde yaktığımı anlatmamaya karar vermiştim. Sen yokken alıyorum ben bu kararları. Benim kadar sevmezsin diye değil ama hiç sevmeyeceksin diye düşündüğüm için alıyorum. Sonra seni sevmeyi bırakamayacağım aklıma geliyor. İçtiğim kahve kadar hayatımdasın hep kokun var odamda, mutfağımda o sıcacık bardağımda.
Neredeyse tüm arkadaşlarınla yalnızlığımı konuştuk benim kadar yalnız olanlarda... Bilmiyorlar sadece tahmin ediyorlar. Seni ne kadar sevebileceğimi....Kadının sen olduğunu bilmeden ne şanslı kadın diyorlar. Asıl ödülün benim için sen olduğunu bilmeden..
Okumayı sevmiyorsun. Bu aralar belki öyle ama bunu sana yazdığımı bile anlamayacaksın. Sana bi itirafta bulunayım mı ? Hiç bi kadın bana aşık olmadı. Hep ben sevdim.Tahir,Zühre olalım demiyorum. Ama bu yazıda kendini bulursan. Bi yemek yeriz. Ben aşkının altında çok ezilmeden. Sen benden rahatsız olma diye seni bende bitirmeye çalışmadan gelsen. Evet hayalleri süslemiyor yazdıklarım. gitmemişken bana dön diyemem. Gel diyemem, gideceğin yerde benim yanımdan daha huzurlu olacaksan. Tüm sırların içimde benimle beraber ismimin yazılı olduğu bir kahve bardağında çöpe gideceği günden önce gelsen.
Karanlık zaten sıkıcı, birtek soğuk hissettiriyor yokluğunun o boş ,halsiz ,hiç başını görmemiş yastığımda ki teninin hoş kalıntısını... Ara sıra gözlerimin çok şanslı olduğu konusunda hemfikir oluyoruz. ellerim sonra sana uzanabildiği sürece, umarsızca , dostça sana merhaba demek için bile olsa dilim , sesini duyan kulaklarım başkalarına seslenirken senin olduğunu hissetmeme yarayan her uzvum yastığımdan şanslı aslında...
Keza birlikte olsak göğsüm en şanslı parçam olacak.Yastık yine yalnız kalacak. Neden mi ?
Sensiz aradaki her nefesi telafi etmek için hep göğsümde uyutmak isterdim de o yüzden. Sonuç olarak yalnızlığı iyi bilirim. Sen uyurken sana o kahvaltıları kim hazırlayacak. Sana benden daha iyi kim hizmet edecek, sana yokluğumda birtek o yastık sana arkadaş olacak. Yalnızlığımında sana sarılır gibi içini dışına çıkarırcasına sarıldığım o yastık. Hak etmişti benim kadar olmasada.
Gel gelelim benden daha şanslı olan bir şey daha var, senin hayatında! Gölgen; Hiç yalnız bırakmayan seni karanlıkta bile seni korkutmamak için gizlenen , ışık görünce yanında olduğunu göstermek için arkanda beliren akşamları karanlık çökmeden önce korkma diye iki katın büyüyen! Aslında ne kadar kocaman bi kadın olduğunu, kötülüklerin, aldatılmışlıkların aslında seni ne kadar güçlü bir birey haline getirdiğine inandırmak için son çırpınışlarını uğrunda harcayan.
Doğa bile sana ne kadar güzel olduğunu hatırlatmak , ne kadar özel olduğunu söylemek için haykırıyor. Akşam olunca kuşlar sen gör diye ahenkle dans ediyorlar. Hem onları gördüğün yer buradan giderken belki tekrar geri gelmek istersin diye trenlerin olduğu yer değil mi ?
Seni önceden çok önceden tanısaydım. yada tüm o gereksiz detayları hayatımızdan çıkarıp bir boşlukta varlığınla dolsa dünya olmaz mıydı? Yazdığım her özel isim senden sonra küçük harfle yazılsa mesela adın soyadımın bir parçası olsa... Varlığın yaşlanırken gülümsememe sebebiyet verse ...Başka güvenecek hiç bir şey kalmasa. Seninle filmlerdeki apokaliptik bir sona bile hazırım diye saçmalasam. Kitaplardaki aşk gibi olsa aşkımız. Ankara olsa hayatımızın kalanında gerçekten bu şehir bizim için eskimiş olsa fena mı olur.
Bugün kararlar aldım. Dün yaptığım gibi... Seni unutacaktım. Sekiz aylık periyotlarda depreşen sensizliğim ile sana yazdığım yirmiyedi mektubu nerelerde yaktığımı anlatmamaya karar vermiştim. Sen yokken alıyorum ben bu kararları. Benim kadar sevmezsin diye değil ama hiç sevmeyeceksin diye düşündüğüm için alıyorum. Sonra seni sevmeyi bırakamayacağım aklıma geliyor. İçtiğim kahve kadar hayatımdasın hep kokun var odamda, mutfağımda o sıcacık bardağımda.
Neredeyse tüm arkadaşlarınla yalnızlığımı konuştuk benim kadar yalnız olanlarda... Bilmiyorlar sadece tahmin ediyorlar. Seni ne kadar sevebileceğimi....Kadının sen olduğunu bilmeden ne şanslı kadın diyorlar. Asıl ödülün benim için sen olduğunu bilmeden..
Okumayı sevmiyorsun. Bu aralar belki öyle ama bunu sana yazdığımı bile anlamayacaksın. Sana bi itirafta bulunayım mı ? Hiç bi kadın bana aşık olmadı. Hep ben sevdim.Tahir,Zühre olalım demiyorum. Ama bu yazıda kendini bulursan. Bi yemek yeriz. Ben aşkının altında çok ezilmeden. Sen benden rahatsız olma diye seni bende bitirmeye çalışmadan gelsen. Evet hayalleri süslemiyor yazdıklarım. gitmemişken bana dön diyemem. Gel diyemem, gideceğin yerde benim yanımdan daha huzurlu olacaksan. Tüm sırların içimde benimle beraber ismimin yazılı olduğu bir kahve bardağında çöpe gideceği günden önce gelsen.
2/14/2015
Hicran
Sabaha karşı kalkarsın miden öldürmek üzereyken seni...
-Dur orada bi sn anlaşabiliriz!! dersin.
Gördüğün rüyayı düşünürsün, savaştığın canavarları gerçek hayata uyarlarsın. Saatlerce düşünebileceğin ayrıntıları hayal ederken, henüz sabah olmadığını ve yatağa gireli kırk beş dk olduğunu anlarsın.
Üzülürsün.bi sigara yakarsın dişinin ağrısı bir ilk okul çocuğunun ilk günkü heyecanı ile bağırır "buradayım" o sınıftaki kıdemli mağrur channel kokan Amerika görmüş senin için Necla SEREZLİ kadar güzel öğretmenin sakinliği ile gülümsersin.
Aklına sonbahar gelir yaza girerken. Sevmezsin aslında, üşütür seni ama yine hatırlarsın. Erdek'e gitmek istersin aynı neşe ile olmaz ki bir daha bilirsin. Kitap alırsın eline okumaya çalışır uykun gelsin istersin. Olmaz ,gelmez.
Sonbahar aklına hazanı,hazan sana Hazal'ı çağrıştırır.gülümsersin güzel sesini kaydettiğin bir şakıyı kulaklığını takıp dinlemek istersin bil bakalım ne olur ?
kulaklık yok açarsın kadere inat sesini duvarları kağıttan yapılmış bir evde homurdanmalar duyarsın yan taraftan! Aldırış etmezsin güne başlamadan o kadar stres ile uğraşmadan önceki en özel ve hoş anı yaşıyorsundur. Bozmazsın şarkı biter canın sıkılır.Eskiye bakarsın sanki eski hep arkada kalırmışcasına arkana bakarsın o uzun koridorda düşünürsün
Yatağına girersin başını yastığa koydugunda dünyanın en büyük huzuru baş ucunda kulaklarını diker."Rüzgar gibi geçti" filminin en çekici hali ile kuyruğu ile seni hipnotize eder.Yanına sokulur karşılıksızdır sana aşkı, hırçınlaştırır seni bazen hareketleri ama bilirsin sevildiğini ...
-Dur orada bi sn anlaşabiliriz!! dersin.
Gördüğün rüyayı düşünürsün, savaştığın canavarları gerçek hayata uyarlarsın. Saatlerce düşünebileceğin ayrıntıları hayal ederken, henüz sabah olmadığını ve yatağa gireli kırk beş dk olduğunu anlarsın.
Üzülürsün.bi sigara yakarsın dişinin ağrısı bir ilk okul çocuğunun ilk günkü heyecanı ile bağırır "buradayım" o sınıftaki kıdemli mağrur channel kokan Amerika görmüş senin için Necla SEREZLİ kadar güzel öğretmenin sakinliği ile gülümsersin.
Aklına sonbahar gelir yaza girerken. Sevmezsin aslında, üşütür seni ama yine hatırlarsın. Erdek'e gitmek istersin aynı neşe ile olmaz ki bir daha bilirsin. Kitap alırsın eline okumaya çalışır uykun gelsin istersin. Olmaz ,gelmez.
Sonbahar aklına hazanı,hazan sana Hazal'ı çağrıştırır.gülümsersin güzel sesini kaydettiğin bir şakıyı kulaklığını takıp dinlemek istersin bil bakalım ne olur ?
kulaklık yok açarsın kadere inat sesini duvarları kağıttan yapılmış bir evde homurdanmalar duyarsın yan taraftan! Aldırış etmezsin güne başlamadan o kadar stres ile uğraşmadan önceki en özel ve hoş anı yaşıyorsundur. Bozmazsın şarkı biter canın sıkılır.Eskiye bakarsın sanki eski hep arkada kalırmışcasına arkana bakarsın o uzun koridorda düşünürsün
Yatağına girersin başını yastığa koydugunda dünyanın en büyük huzuru baş ucunda kulaklarını diker."Rüzgar gibi geçti" filminin en çekici hali ile kuyruğu ile seni hipnotize eder.Yanına sokulur karşılıksızdır sana aşkı, hırçınlaştırır seni bazen hareketleri ama bilirsin sevildiğini ...
Gün aydınlanmaya başlamıştır miden delinecek kadar ağrıyor aklında nazının geçtiği tek kadının seni merak etmesi ve kendiliğinden gelme ihtimali yatıyordur.Midende Ankara kaldırımlarında yürüyen kokoş bir kadın gibi yalpalayan ilaçların ,midenin üzerine yatırmaması , birde vurulduğun iğneler eklenir üzerine eleğe dönen kalçanda müsade etmez üzerine yatmanı ağlamaklı olursun bir süre orta yolu bulur yan dönersin kalbin sıkışır yük olursun, ağır geliyorsundur ona!! O yumruğun kadar sert olsada! Bıkmıştır aslında oda senden , hayattan. Bitsin istersin. Korkaklık olur der , yaşamak istersin . Zaten ölmeyi de beceremezsin.
Sevdiğin seni sevmez seni isteyeni sen,annenin sana münasip gördüğünü aile büyükleri istemez. Kötü olursun hızlı yaşar genç ölürsün.. Hergün ölür , birgün yaşayabilmek için hergün yeniden uyanırsın...
2/13/2015
Doğruca
Kıskançlık mı var yoksa ayaklarım mı üşüyor ... yoksa tramvayda karşılaştığın o sarı bücür bugün sana bi değişik mi baktı ? - "Saçmalama hınzır neden değişik baksın" pucca romanımı hayatın o kadar yuvarlak mizahla dolsun o manasız, anlamsız, boş hayatın. - Öyle demesek mesela (bu arada imleç uzun süre yanıp yanıp söner) mesela bazı insanlar vardır belki ... Yok mu peki tamam. - Bi insan kendini bi başkasının hayatında nasıl bulur. O filmlerdeki adam gerçekten ölüyor mu ? O kurşunlar gerçek mi yoksa yalnızlığın kadar ? Yoksa dişin ağrıdığında sürdüğün karanfil yağı kadar kandırıkçı bide uyuşturucu mu ? - Hayatındaki tek kural tanımazlığın gramerken nasıl bu kadar cesursun onuda bilmiyorum.- Ben biliyorum "ben onu tam bilmiyorum kızamık çıkarmıştım taa o zamanlar raporluydum. - Yani tarih hep tekerrür ediyor. Olman gereken yerde zamanı geldiğinde bulunmuyorsun. Hep iş bitince Holywood polisi gibi olay sonrası gidiyorsun. Ulan... Pardon Beyefendi kedin bile sevmeye çalıştığında fotik atıyor sen neyin kafasını yaşıyorsun. - Kafein zannederim birde sınırsız sanat.. çok cada psikopatoloji... Ne oldu sustun. - Bilmem ben bilmediğimde televizyon açıyorum. - Ben araştırtıyorum. - İyi yapıyorsun. Bide benim kafam bir şeye takılıyor. O adam kimdi ?? - Hani şu kahve bardağını jonglör gibi çevirip altında geri dönüşüm simgesi arayan mı ? Evet o . Dedi ya sana da o adam kafa tecavüzcüsü diye... - Susmadın sussan belki olurdu. - Ayaklarım üşüyor galiba.. yok be belim ağrıyor . E sabah herkes bi çiftleşelim olacak sen ? -Ben yine blog. Fena mı sen varsın işte -Hem dizlerimde ağrıyor... Uykun geldi mi? - Hayır aslında ağrılarım çoğaldı neyse yarın iğne günü yine sabah kaçak göçek iğne vurduracağız :) - Olsun sağlığın için ... - Kandırmasak ölümü ne kadar erteleyebiliriz ki ? neyse bişey diyeyim bugün sevgililer günü ya biri seni arasa hatta o kadın şimdi aklımdan geçen olsa "günaydın sana sarılmak istiyorum ama hafta sonu ve burada değilim" dese yeterdi .- Güldürme beni mirim olur mu hiç öyle bişey aynaya baksana ulan Pardon Beyefendi - Haklısın da ona bile bakacak yüzüm kalmadı. -Neyse Sevgililer Günün Kutlu olsun - Senin de - Bide Kandillerden neler vardı -Miraç he evet o işte :) ...
2/11/2015
Olmeden Yapilmasi Gereken 10 Sey
Bir çok kez magazin ve sosyal sitelerde dikkatimi cezbeden fakat okurken hep yarıda bıraktığım moda olan ofiste zaman öldüren resimli absürt sitelerde çokça rastladığım tırnak içinde ölmeden yapılması gereken on şey beni rahatsız edecek seviyelere gelmişken bende farklı bir açıdan kendi listemi şuraya bir yere iliştirmek istedim.
Gel gelelim ölmeden önce yapılması gerekenler listemi ben biraz farklı algılıyorum.Ölmeden önce bir kez mutlak suretle boş , düşünme eylemi olmadan vakit geçirebilmeyi isterdim kısaca sorumluluğu üzerime almıyorum an itibari ile ölmeden önce hayatın bana vermesi gereken on değil onlarca şeyi hak ediyorum. Yeteri kadar kötülük var heybemde maruz kaldığım. Mazur görülecek bir çokta isteğim birikti tabi haklı olarak. Neden çekip gitmektir aslında hep olan. kaçmak aslında kurtulmak değildi. hayattan hep istediğim mutluluktu aslında adı , belki gülümsemesinde ki bir kayboluştu bir annenin çocuğuna bakarken.
Depresif acıların yerini eğlenirken dizime ince ince işlediğim o acıyı istesem. yalnızlık yerine yalınlığı ile kavrulmuş bir sevgi istesem. Fiziksel tüm engelleri aşacak bir sevgi arayışında olmasam. Sahip olsam, sahip olunsam. Sonra yüzümü yaşamak zorunda olduğum yere dönsem. İşte buradayız desem. Bizi özgür bırakın bakın kuşlar sınırlarla çizilmiş bir hayat yaşamazken; Akılsız insanları sıfatlandırırken kullandığımız mahluklar kadar olamıyoruz desem. Belkide bana artık kuş beyinli demeniz çok hoşuma gidebilir. Eğer onlar kadar özgür olacaksa insanoğlu!
*Körfez savaşını canlı canlı görerek izleyerek biri olarak petrolün artık yeteri kadar güç olmadığını doğanın sizi yeneceğini unutmayın.
*"Okullar diploma verir. Teorik bilgilerle değil insanları özgürlük ve hayatla donatın" Diye rica etsem Törelerinizde adam öldürmek olmasın mesela artık başı kesilen şehzadelerin olduğu dizilerden başımızı kaldırın diye kulağınıza unutursanız fısıldasam. Bizi isyana sürüklemeyin. çünkü onu yapmayacak kadar, yapamayacak kadar vicdanımız var her dindeki hoşgörüyü barındırıyoruz. bana ruhani özgürlüğümü verin diye yalvarsam.
Ölmeden önce yapılması değil yaşanması gereken bir hayat verin önce sonra para zaten değerini yitirecek. güzel hikayeler yazılacak. Aşklar mitolojik canavarlar gibi değil çocuklara uyurken anlatılan hikayeler gibi olsa. Mesela herkes işaret dili bilse Osmanlıca yerine hatta ikisi de seçmeli olsa fena mı olur. Kitapçılarda tüm kitaplar satılsa. aç çocukların baklava çalmalarını bu kadar ağır cezalandırmasak
Çok mu pembe oldu isteklerim rengarenk olsa keşke artık trans bireylere iş verilse para karşılığı onlarda tezgahtar, mühendis, yönetici, milletvekili olabilse ırkçılık olmasa...
Bu da burada dursun belki tanrılar da blog okuyorlardır ....
Gel gelelim ölmeden önce yapılması gerekenler listemi ben biraz farklı algılıyorum.Ölmeden önce bir kez mutlak suretle boş , düşünme eylemi olmadan vakit geçirebilmeyi isterdim kısaca sorumluluğu üzerime almıyorum an itibari ile ölmeden önce hayatın bana vermesi gereken on değil onlarca şeyi hak ediyorum. Yeteri kadar kötülük var heybemde maruz kaldığım. Mazur görülecek bir çokta isteğim birikti tabi haklı olarak. Neden çekip gitmektir aslında hep olan. kaçmak aslında kurtulmak değildi. hayattan hep istediğim mutluluktu aslında adı , belki gülümsemesinde ki bir kayboluştu bir annenin çocuğuna bakarken.
Depresif acıların yerini eğlenirken dizime ince ince işlediğim o acıyı istesem. yalnızlık yerine yalınlığı ile kavrulmuş bir sevgi istesem. Fiziksel tüm engelleri aşacak bir sevgi arayışında olmasam. Sahip olsam, sahip olunsam. Sonra yüzümü yaşamak zorunda olduğum yere dönsem. İşte buradayız desem. Bizi özgür bırakın bakın kuşlar sınırlarla çizilmiş bir hayat yaşamazken; Akılsız insanları sıfatlandırırken kullandığımız mahluklar kadar olamıyoruz desem. Belkide bana artık kuş beyinli demeniz çok hoşuma gidebilir. Eğer onlar kadar özgür olacaksa insanoğlu!
*Körfez savaşını canlı canlı görerek izleyerek biri olarak petrolün artık yeteri kadar güç olmadığını doğanın sizi yeneceğini unutmayın.
*"Okullar diploma verir. Teorik bilgilerle değil insanları özgürlük ve hayatla donatın" Diye rica etsem Törelerinizde adam öldürmek olmasın mesela artık başı kesilen şehzadelerin olduğu dizilerden başımızı kaldırın diye kulağınıza unutursanız fısıldasam. Bizi isyana sürüklemeyin. çünkü onu yapmayacak kadar, yapamayacak kadar vicdanımız var her dindeki hoşgörüyü barındırıyoruz. bana ruhani özgürlüğümü verin diye yalvarsam.
Ölmeden önce yapılması değil yaşanması gereken bir hayat verin önce sonra para zaten değerini yitirecek. güzel hikayeler yazılacak. Aşklar mitolojik canavarlar gibi değil çocuklara uyurken anlatılan hikayeler gibi olsa. Mesela herkes işaret dili bilse Osmanlıca yerine hatta ikisi de seçmeli olsa fena mı olur. Kitapçılarda tüm kitaplar satılsa. aç çocukların baklava çalmalarını bu kadar ağır cezalandırmasak
Çok mu pembe oldu isteklerim rengarenk olsa keşke artık trans bireylere iş verilse para karşılığı onlarda tezgahtar, mühendis, yönetici, milletvekili olabilse ırkçılık olmasa...
Bu da burada dursun belki tanrılar da blog okuyorlardır ....
2/10/2015
Rüya...
Gittiği kahve mağazasında yine sıradan bir gündü kahvesini alıp iki , üç dakika Barista ile sohbet ederek, görevini tamamladı. Her zaman oturduğu yer aslında doluydu orayı seviyordu. Çünkü yazarken kimsenin yazdıklarını okuma şansı yoktu. Yazısı o kadar kötüydü ki Daktilo kullanmayı o yüzden çok seviyordu. Zaman zaman yazdıklarını dikte edecek birisinin olmasını çok arzuluyordu. Alternatif bir yer bularak oturdu. Telefonundan en sevdiği blokun yazarlarından birini okuyarak etrafı dinlemeye başladı. En güzel hikayeler etrafta adeta beni seç diye haykırıyordu.Tam karşı masada Kiril halkının kullandığı dile benzeyen bir dil konuşan üç arkadaş, hemen onların yanı başında etkileyici ama alışılmış bir çekiciliğe sahip İki hanımefendi oturuyordu. Kahvesinden bir yudum alarak her zamanki gibi iç geçirdi. "Keşke düşüncelerimi dikte eden bir sistem olsa"... Aslında yapmayı en çok sevdiği şeyi yapıyor yazıyordu. Ama gel gelgelelim yazısı iğrençti.
Tam bunları düşünürken şuh bir kahkaha,kafasında şıkır şıkır ışıklar yakarak adeta içeriyi bir resim galerisi gibi aydınlatıyordu. Az sonra olacaklardan o kadar habersiz olduğunun farkına varmadan kafasının içindeki panayırda bir oraya bir buraya geziniyordu. Bir ara sigarasını yakmak için başını kaldırdığında aydınlanmanın sadece kafasının içinde olmadığını fark etmesi uzun sürmedi. Adeta ay yeryüzüne inmiş bununla kalmamış solundaki masayı zapt-ı rapt etmişti. Bir an elindeki kalemin defterinde aynı yerde durduğunu fark etti. Kağıda dağılan mürekkep;Zihnine,kalbine dağılıyordu. Gözlerim şiir yazdıracak kadar güzel, parmakları kalemi kadar zarif ve inceydi. Zerafeti güneşin ilk ışıkları kadar güzel ve iç acıtıcıydı.Derin bir şekilde derin bir iç geçirerek "ne kadar aydınlık" dedi.
Birden hayal dünyasından keskin bir göz teması ile irkildi. Panayırın elektrikleri kesilmişti. "Sesli düşününüz zannederim" cümlesi tokat gibi kendine getirmişti.
titreyen bir sesle "Anlayamadım bana mı söylediniz"
- Evet ne kadar aydınlık dediniz!
- "Seslimi söyledim" derken bir mahcubiyetini gizlemeye çalışıyordu.
Tam bunları düşünürken şuh bir kahkaha,kafasında şıkır şıkır ışıklar yakarak adeta içeriyi bir resim galerisi gibi aydınlatıyordu. Az sonra olacaklardan o kadar habersiz olduğunun farkına varmadan kafasının içindeki panayırda bir oraya bir buraya geziniyordu. Bir ara sigarasını yakmak için başını kaldırdığında aydınlanmanın sadece kafasının içinde olmadığını fark etmesi uzun sürmedi. Adeta ay yeryüzüne inmiş bununla kalmamış solundaki masayı zapt-ı rapt etmişti. Bir an elindeki kalemin defterinde aynı yerde durduğunu fark etti. Kağıda dağılan mürekkep;Zihnine,kalbine dağılıyordu. Gözlerim şiir yazdıracak kadar güzel, parmakları kalemi kadar zarif ve inceydi. Zerafeti güneşin ilk ışıkları kadar güzel ve iç acıtıcıydı.Derin bir şekilde derin bir iç geçirerek "ne kadar aydınlık" dedi.
Birden hayal dünyasından keskin bir göz teması ile irkildi. Panayırın elektrikleri kesilmişti. "Sesli düşününüz zannederim" cümlesi tokat gibi kendine getirmişti.
titreyen bir sesle "Anlayamadım bana mı söylediniz"
- Evet ne kadar aydınlık dediniz!
- "Seslimi söyledim" derken bir mahcubiyetini gizlemeye çalışıyordu.
Bir süre ses çıkarmadan defterine kalan iki büyük mürekkep izine bakıyordu.Arka sayfalarda geçmişti aslında sayfalara yayıldığından daha çok içine yayılmıştı o samimi sıcaklık aynı mürekkep gibi içine işlemişti ama bakamıyordu, zaten rezil olmuştu. Camdan yansımasını bakmak isterken, camın diğer tarafındaymış gibi iki tane kocaman ona bakıyordu göz göze gelmişlerdi. Bu sefer farklıydı manasız bir gülümseme vardı camda yansıyan yüzde! Tereddütle dönmek istedi fakat cesaret edemedi.Nane aromalı sigarasından öyle derin bir nefes çekti ki ciğerleri "winter is comming" diye haykırıyorlardı adeta.
.......
Misafiri olduğu o kahve mağazasının müdürü çok yakın bir arkadaşıydı. O yüzden tatsız bir olay yaşanmaması için bu tarz olaylara mahal vermemeye özen gösteriyordu.Aynı zamanda o kahve mağazası manasız bir aşk denemesi barındırıyordu.Sevimsiz bir olaydı ... Aslında bu olaydan kimler haberdardı bilmiyordu.
......
Bunların hepsi başını çevirirken düşünüğü şeylerdi.Yanlış yapıyor olmakla,yapmıyor olabilme ihtimali arasında gidip geliyordu.Başını çevirdiğinde o iki kocaman göze eşlik eden kısa pardösü kasım soğuğuna karşı en şık korumayı sağlıyordu.Uzun parmaklarının kavradığı karton kahve bardağının kırmızısı görüntüyü tamamlarcasına, adeta bir aksesuar gibi duruyordu.Bir kahve bardağı gibi değildi o güzel ellerde o ...
Gözlerini kaçırmak niyetinde olmayışı karşılıksız değildi çok geçmeden beklenen karşılık yine karşı taraftan geliyordu
- Rüya ben Ne yazıyorsunuz?
- Klasik olacak ama Tahir ben insanları yazıyorum.
- Klasik olan isminiz mi insanlar mı ?
Gülümsememek ve o anlamsız ciddi ifadeyi kırmamak için harcanan çabanın verdiği yorgunluk
"ismim" cevabı ile veriyordu.
Toparlamak bir yazarın en becerikli iş olduğu için ifadesini koruyan bir kompliman ile süsleyerek
- Klasik kelime olarak bana benzeyen çokca rastlananı hatırlatır.Eğer böyle olsaydı insanlar.Size kilitlenmez ve alıkoyabilirlerdi bakmaktan kendilerini !
Cevap şaşkınlık yaratmıştı Rüya'da bir süre sessiz kaldı.
- Teşekkür ederim.
Ortama sessizlik yeniden hakimdi.
Oysa bahçe kalabalık ve insanlar konuşuyordu.Tam aksine Tahir'in beynindeki panayır bitmişti.Rüya'yı ilk defa görüyor olmasına rağmen sadece onu duymak istiyordu.
Geri kalan herşey onun için semada hoş bir sedaydı.Uzun zamandır. Yapmayı isteyip yapamadığı şeyi yapmış hayatı kanallara ayırmıştı hangi podu kaldırırsa onu duyuyor. Hangisini indirirse o kayboluyordu.
Korkarak ve birazda eğilerek soluna doğru ...
-Masanıza gelmemde bir sakınca var mı ? birini beklemiyorsanız ?
Eğilince farketmişti o burnuna çalınan güzel koku ondan geliyordu.Ekşi ama floral bir koku bir kez daha iki kaşının ortasından vurulmuştu.Habersiz bir makdül gibi saliselik bir duraksama yaşatıyordu. Bunları düşünürken, cevabın geldiği an ve o hiç unutmayacağı saat dilimi geliyordu.
- Birini bekliyorum ... Ama zannederim gelmeyecek .Eşlik etmeniz beni de mutlu eder..
Masadaki teşkilatını toplamak zaman alsada sakin ve vakur bir tavırla masaya oturdu.
- Havada soğudu sonbaharı hiç sevmiyorum.Bence temkinli olmak sürekli kollamak gerekiyor.Birde yalnızlara göre bir mevsim değil.
- Ağır bir giriş oldu. Kitap gibi...
- Kitap olmasa da benzer bir şeyler yapıyorum bir amatör blog yazarıyım. Belki etkisi vardır. Aslında Güncelerini hikayeleştiren bir adam daha doğru bir tanım olur. Tek fark "sevgili günlük" diye başlamıyor diyebiliriz.
- Hep uzun mu böyle cümleleriniz
- Zannederim evet daha sonradan ek açıklamaya mahal verip zaman kaybetmemek istediğimden zannederim.
- Yine yaptınız
- Ne gibi gülümseyerek "bak bu kısa oldu"
- Sorularıma "Evet" yada "Hayır" diye cevap versek .....
.......
Misafiri olduğu o kahve mağazasının müdürü çok yakın bir arkadaşıydı. O yüzden tatsız bir olay yaşanmaması için bu tarz olaylara mahal vermemeye özen gösteriyordu.Aynı zamanda o kahve mağazası manasız bir aşk denemesi barındırıyordu.Sevimsiz bir olaydı ... Aslında bu olaydan kimler haberdardı bilmiyordu.
......
Bunların hepsi başını çevirirken düşünüğü şeylerdi.Yanlış yapıyor olmakla,yapmıyor olabilme ihtimali arasında gidip geliyordu.Başını çevirdiğinde o iki kocaman göze eşlik eden kısa pardösü kasım soğuğuna karşı en şık korumayı sağlıyordu.Uzun parmaklarının kavradığı karton kahve bardağının kırmızısı görüntüyü tamamlarcasına, adeta bir aksesuar gibi duruyordu.Bir kahve bardağı gibi değildi o güzel ellerde o ...
Gözlerini kaçırmak niyetinde olmayışı karşılıksız değildi çok geçmeden beklenen karşılık yine karşı taraftan geliyordu
- Rüya ben Ne yazıyorsunuz?
- Klasik olacak ama Tahir ben insanları yazıyorum.
- Klasik olan isminiz mi insanlar mı ?
Gülümsememek ve o anlamsız ciddi ifadeyi kırmamak için harcanan çabanın verdiği yorgunluk
"ismim" cevabı ile veriyordu.
Toparlamak bir yazarın en becerikli iş olduğu için ifadesini koruyan bir kompliman ile süsleyerek
- Klasik kelime olarak bana benzeyen çokca rastlananı hatırlatır.Eğer böyle olsaydı insanlar.Size kilitlenmez ve alıkoyabilirlerdi bakmaktan kendilerini !
Cevap şaşkınlık yaratmıştı Rüya'da bir süre sessiz kaldı.
- Teşekkür ederim.
Ortama sessizlik yeniden hakimdi.
Oysa bahçe kalabalık ve insanlar konuşuyordu.Tam aksine Tahir'in beynindeki panayır bitmişti.Rüya'yı ilk defa görüyor olmasına rağmen sadece onu duymak istiyordu.
Geri kalan herşey onun için semada hoş bir sedaydı.Uzun zamandır. Yapmayı isteyip yapamadığı şeyi yapmış hayatı kanallara ayırmıştı hangi podu kaldırırsa onu duyuyor. Hangisini indirirse o kayboluyordu.
Korkarak ve birazda eğilerek soluna doğru ...
-Masanıza gelmemde bir sakınca var mı ? birini beklemiyorsanız ?
Eğilince farketmişti o burnuna çalınan güzel koku ondan geliyordu.Ekşi ama floral bir koku bir kez daha iki kaşının ortasından vurulmuştu.Habersiz bir makdül gibi saliselik bir duraksama yaşatıyordu. Bunları düşünürken, cevabın geldiği an ve o hiç unutmayacağı saat dilimi geliyordu.
- Birini bekliyorum ... Ama zannederim gelmeyecek .Eşlik etmeniz beni de mutlu eder..
Masadaki teşkilatını toplamak zaman alsada sakin ve vakur bir tavırla masaya oturdu.
- Havada soğudu sonbaharı hiç sevmiyorum.Bence temkinli olmak sürekli kollamak gerekiyor.Birde yalnızlara göre bir mevsim değil.
- Ağır bir giriş oldu. Kitap gibi...
- Kitap olmasa da benzer bir şeyler yapıyorum bir amatör blog yazarıyım. Belki etkisi vardır. Aslında Güncelerini hikayeleştiren bir adam daha doğru bir tanım olur. Tek fark "sevgili günlük" diye başlamıyor diyebiliriz.
- Hep uzun mu böyle cümleleriniz
- Zannederim evet daha sonradan ek açıklamaya mahal verip zaman kaybetmemek istediğimden zannederim.
- Yine yaptınız
- Ne gibi gülümseyerek "bak bu kısa oldu"
- Sorularıma "Evet" yada "Hayır" diye cevap versek .....
***************** Devam edecek *****************
2/01/2015
Değişim...

Bir filmin gereksiz sahneleri gibi hayat bazen hızlıca ileri sarsan bile bi değişiklik olmuyor.Aslında tek değişiklik sonuca daha çabuk ulaşabiliyor olman."Ben hiç değişmedim" hep aynı klişe ile yaklaşılan aynalar, değişimi aynalar karşısında görmeye çalışan garip bir toplum birikintisi var.Etrafınızda olup biten her şeyi sessizliğimizde eritip kabulleniyor, savaşmıyor. Onları benimsiyoruz.Bugünü geçmişle yargılayıp, farklı karakterleri şablon olarak kullandığımız tek karaktersizlikle infaz ediyoruz.Sonra yalnız, ve özgüvenden yoksun bir şekilde bizi aşağılayan, bizi yeren, aldatan insanlara tekrar güveniyoruz. O zaman filimin sonunu biliyoruz. Ne kadar ağlayacağımızı, kime dert yanacağımızı , hangi arkadaş canlısı gereksiz dostluklarınızın size "ben demiştim" diyeceğini, sizden ne zaman özür dileneceğini,kısacası kalbinizin ne kadar ağrıyacağını biliyorsunuz.
Sokağa çıkıyorsunuz. Tiyatro sahnesi gibi her yer. Kimin neyi neden yaptığını çözmeye çalışırken bir çırpıda yol bitiveriyor. Hatta bazen taksici sizi tanımıyor. Size, sizi hiç bilmediğiniz bir şekilde anlatıyor.Oksijen bile riyakar artık daha çok azot varmış öyle diyorlar. Ne kötü değilimi bir zamanlar seviştiğin kadınların şu an başkaları ile sevişmesi! Oysa senden başkasını sevemiyorlardı. sen yokken ruhları gri bir Ankara sabahı oluveriyordu hani? Tüm şiirler sana onu anlatıyordu .çocukken satın aldığın uçan balonların kaç tanesi ruhunu, kaç tanesi naçiz bedenini uçurmaya yetiyordu. Var oluşun büyük bir yalanken gidişin nasıl büyük bir yıkım olabilir ki ? olasılıklar içinde en zayıf olanısın hayatta bir kerecik şansın var.
Bugün öğrendim dünya bile yamru yumruymuş. elips bile değilmiş yanı patates gibi yani .. Yıkıcı değilmi.Güneş saatine göre 80 yıllık bir yaşam çizgisi aslında sekiz saniyeymiş.Geçirdiğin o kadar kısa sürede sevdiğini söylemek için ne kadar daha kahve içmen gerekiyor. Gözleri gözlerine değsin diye belki orada görürsün diye.. Kaz kez daha okuduğun kitaplardaki karakterin adı o oluveriyor.Yazıların başlangıcı ile bitişi arasında harcadığın zamanı göğsünde yatarken harcamak varken o kadının neden bu bekleyiş.Hayır derse hala öyle bakmayacak diye o gözler .
Dünyanın düz olduğunu düşünenler sonuna kadar gitmekten o yüzden korkuyorlardı. Nereye düşeceklerini bilmeden. Şimdi biliyoruz ki Dünya eliptik ama bir gülüş dünyanın bile şeklini değiştirir. Eğer sen istersen...
Gülümse kendine olmasa bile başkalarında dünyayı değiştirecek bir cesaret yaratmak için Gülümse bugün şimdi bu yazı bitince....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Lets take a walk with me
#bilinçliyazımhatası Gece sokak lambalarının solgun ışığında yürüyordu. Yüzüne düşen gölgeler, içindeki kırık dökük hatıraları saklıyordu. ...
