bak bi bakalım

2/19/2025

Lets take a walk with me

 #bilinçliyazımhatası


Gece sokak lambalarının solgun ışığında yürüyordu. Yüzüne düşen gölgeler, içindeki kırık dökük hatıraları saklıyordu. "Ne yana baksam, kırılmış şeylerin tedirgin hüznü..." diye mırıldandı kendi kendine. Cemal Süreya’yı hep böyle anlarda hatırlardı. Belki de yalnızlığı bu kadar seven biri, yalnızlığın kendisini en iyi anlatan kelimelere sığınmalıydı.


Yalnızlık garip şeydi… İnsan en çok sevdiklerinden kazık yerken öğrenirdi bunu. Önce dost dediği, sonra aşkla bağlandığı herkes bir gün usulca uzaklaşmıştı. Kimse bir şey söylememişti. Gözlerinin içine baka baka yalan söyleyenler, sırtını dönenler, en çok sevdiği zaman yalnız bırakanlar… Hep aynı sahne, hep aynı kayboluşlar… "Üvercinka gibi gitti…" Süreya’nın dediği gibi, onun da kaybettikleri hep bir yerlere usulca süzülmüştü.


Bir kahvehanenin loş ışığında oturup sessizce düşündü. Karşısındaki sandalyeye bir gölge oturmuş gibi, geçmişe dair her şey yine onunlaydı. Güven dediğin şeyin ne kadar kırılgan olduğunu düşündü. İnsanlara güvendikçe kaybetmeye mahkûm olduğunu anlamıştı. "Gülün tam ortasında ağlıyordu" derdi Edip Cansever, işte o da kendi sessizliğinin tam ortasında ağlıyordu. Kendi yalnızlığının içinden geçip giderken, aslında kimsenin gerçekten onunla olmadığını fark etmişti.


Bir gece, bir arkadaşının evinde ona rastladı. O kadın, her şeyin en güzel yaşandığı o ara boşluklarda var olan bir figür gibiydi. Birini öpüyordu. O an dünya biraz daha sessizleşti. İçinden bir şeyler koptu ama dışına yansıtmadı. Kendini kandırdı önce, gözleriyle kaçtı o sahneden. Ama bilirdi ki, kaçtığın şey bir gün seni yakalar. O an aşk başladı belki de, tam da canının yandığı yerde. Bir Cemal Süreya şiiri gibi, buruk ama kaçınılmaz.


Aşk mı? Ah… O da yarım kalmış bir şiir gibiydi. Ya sonunu getiremiyorsun ya da okuduğunda içinde boşluk bırakan bir eksiklik hissediyorsun. O da bir zamanlar âşık olmuştu. O’nu sevdiği gibi, O da onu sevdi mi, hiçbir zaman bilemedi. Cemal Süreya’nın dediği gibi, "Biliyorum sana giden yollar kapalı…" Ama yine de her yolun ucunda o kadını düşünmekten kendini alamadı. Aşk, bir şehirden bir şehre gider gibi yaşandı. Gidilen yer hep aynıydı, dökülen kelimeler de. Zaman değişse de bazı yaralar hep aynı kalıyordu.


Etrafında hep aynı insanlar vardı. Çıkarları doğrultusunda gelip giden siluetler. Şeffaf dostluklar, kırılgan bağlılıklar… Bugün samimi görünen bir çift göz, yarın boşluğa bakıyordu. Bir gün içten içe inandığı kelimeler, ertesi gün bir yabancıya dönüşüyordu. "Ben seni uzun bir yolda yürürken görmüştüm de, üşümüştüm" derdi Süreya, işte o da artık anlatmıyordu. Anlatmanın da, susmanın da aynı sonuca vardığını anlamıştı.


Bir sokak köşesinde durdu. Yağmur yeni başlamıştı. İnsanlar şemsiyelerini açıyor, hızla yürüyordu. O ise olduğu yerde kaldı. Yağmurun tenine düşmesini izledi. Sokağın kenarında oynayan çocukların neşeli çığlıklarını duydu. Onlar, hesap yapmayı bilmeyen, dünya dertlerinden bihaber masumiyetti. Ve belki de en çok onlara özeniyordu. Yağmurun altında durmanın ona hissettirdiği özgürlüğü düşündü. Belki de, hayat, sadece pencere kenarında yağan yağmuru izlemekti.


Gece ilerledi, şehir sustu. Eve döndü, kapıyı açtı. İçeri girdiğinde o tanıdık boşluk yine onu karşıladı. Odasına geçti, ışıkları açmadan pencerenin önüne oturdu. Şehrin ışıkları göz kırpıyordu. Her şey ne kadar büyük, ne kadar küçüktü aynı anda. Kendi sessizliğinde kayboldu. Belki de ancak orada, gerçekten var oluyordu…


2/08/2025

buda böyle işte

#bilinçliyazımhatası


Biliyor musun, hayat bazen ne garip bir oyun... Yolunda gibi görünen her şeyin altında gizli fırtınalar saklı. İnsan, o fırtınanın tam ortasında kalakalır da çıkış yolunu bulamaz. Eskilerin dediği gibi, “Bağa bahçe viran, gönül perişan.”


Bir kadın var mesela... Gözlerinde şafak vakti denizin üzerinde salınan yakamozların pırıltısı, ama derinlerde gizlenen bir hüzün... O kadın, her sabah dört yaşında bir masumiyetin elinden tutar; dünyanın en güzel masallarını fısıldar ona. Küçük kızın kahkahası, ilkbaharda tomurcuk veren bir badem ağacının filizlenişi gibi; nazlı, taze ve umut dolu. O kahkahanın yankısı, dünyanın tüm yükünü hafifletir de, kadın yine de yastığının soğuk köşesine gözyaşlarını bırakmaktan kaçamaz.


O kadın ki, güzelliği ancak şiirlerle anlatılabilir... Saçları, rüzgarın usulca savurduğu bir buğday tarlası gibi; elleri, dokunduğu her şeyi iyileştiren bir hekim edasında. Dudakları... Ah, o dudaklar! İbn Hazm’ın güvercin gerdanlığına benzettiği o aşk dolu öpücüklerde, dünya durur. Dudakları, ilkbaharda açan kırmızı güllerin kadifemsi dokusu gibi; öptüğünde, tenin her zerresine işleyen bir sıcaklık, yürekte tatlı bir yangın bırakır. Onunla öpüşmek, zamanın durduğu, aklın sustuğu ve yalnızca hislerin konuştuğu bir âleme açılan kapıdır. O an, dünya bütün seslerini kısar, yalnızca iki nefesin birbirine karıştığı o büyülü fısıltı kalır geriye.


Etrafında ise hep klişeler... Kendi içinde kaybolmuş, ama sanki bir yere aitmiş gibi duran insanlar. Herkes birbirine benziyor. Aynı şarkılarda, aynı masalarda ama farklı hikayelerde boğuluyorlar. O ise o kalabalığın bir parçası olamıyor. "Ahir zamanda dostun dosttan kaçması bundandır" derler ya, işte o da kimseye tam anlamıyla güvenemiyor.


Güven meselesi bambaşka... Herkes birbirine güvenmek istiyor ama aslında kimse tam anlamıyla güvenemiyor. Çünkü bir yerlerde hep bir yara var. Kimisi eski bir dosttan, kimisi bitmemiş bir aşktan kalma. Herkesin kalbi bir şekilde çizilmiş. Bu yüzden belki de kimse tam anlamıyla samimi olamıyor. Herkes, görünmez kalkanlarıyla geziyor.


Belki de bu kadar düşünmemek gerekiyor. Bazen bir fincan çay demleyip pencereden dışarı bakmak yetiyor. Kuşları izlemek, sokakta oynayan çocukların şen kahkahalarını dinlemek... Hayat bazen çok basit şeylerde saklı oluyor. Fakat biz karmaşıklaştırmayı çok seviyoruz. Belki de işin sırrı, basit düşünmekte ve küçük mutluluklarla yetinmekte.


Hayat, nihayetinde bir yolculuk. Bazen engebeli, bazen dümdüz. Ama asıl mesele o yolda nasıl yürüdüğün. Ayakkabının vurduğu yerler mi daha mühim, yoksa o yol boyunca gördüğün manzaralar mı? İşte bu seçimi yapmak, tamamen bize kalmış.


Demem o ki, her şeyi olduğu gibi kabul etmek lazım. Kendimizi de, başkalarını da... Herkesin bir hikayesi var sonuçta. Ve belki de en güzeli, o hikayeleri dinlemek, anlamak ve bazen sadece bir tebessümle geçip gitmek...


6/05/2022

Biliyor musun ?

#bilinçliyazımhatası


Selam unutmadan ; Aklımdakiler yenilerine yer açmak ve gitmek için valizlerini toplamadan şunu şuraya iliştiriyeyim dedim. 

Asıl olan nedir biliyormusun ? Geceleri ortaya çıkan , gündüzleri inanmayı seçtiğin şeylerin yerini gerçeklerin alıyor olması, alıştığın şeyin No-face gibi ortaya çıkması ve onun bile sana “yalnızım” demesi!! çok sarhoşken içindeki o üstada kadim dostuna erişişin, eğer o sarhoşlukta hasbel kader telefonda biri var ise yardımcı olur uyumana; yatağında sessiz sakin tüm nefesini kesecek senin için başkaları olacak kadar çok sevebilecekler varken senin sadece dünyanın en lezzetli serinletici lezzetlerinin hiç yapılmamış bir aromasına hayran olman engeller belkide tüm bu dünyevi hazları. Belkide seni daha az kullanıp , daha çok sevebilecek, tadını bilmesende ferahlığı, verdiği huzuru tarif edemeyişinden gelir bu hayranlık ve ona olan yoksunluk duygun. 


Yetersizleştirir seni , özgünlüğünü , özgürlüğünü , nefesini , sesini teslim edersin sükunla , aşkla , sonra hatırlarsın lan “ben bunun için aşık olmamak için direndim” dersin ama fayda etmez. Bu duygu durum değişikliklerinden edindiğin keder gününe ışık tutmaya başlamıştır bile. Dizinde başının izi olan birini nasıl unutursun, nasıl olmamış gibi davranırsın ben bilmiyorum. Ben sordum oda bilmiyor …


Yanında en güzel durduğum o iken ; Ben neden başka manzaranın denizindeki mavi olmaya çalışayım!


Vazgeçtiklerim var. 


5/26/2020

Sessiz Bir Neden..

#bilinçliyazımhatası
#böylemiolmalısolmalısevgililer
#avusturalyalaştıramadıklarımızdanmısınız

Karmaşıklığın içindeki sessizliktir aslında yaşadığım şey bildiğim en büyük yalnızlık klişesidir. Zaten farklı olduğunu zanneden her varlık hayatının nadir zamanları hariç klişelerde yaşamaz mı ? Bilmem yaşar mı sen yaşadın mı mesela bunu okurken aklına geldiğinde canını acıtan sıkan şeyler senin de klişelerin değilmi ?

Kararsızlık değil aslında aklımdaki , belkide öyle henüz o konuda bile net değilim. sanada oluyormu bilmiyorum çok tutunacak şey kalmadı hayatımda ben tutunmaya çalıştıkça arkasında bir şeyler aradı insanlar ya ben neden anlatamıyorum ağzımdan çıkan yada o an yaptığım ne ise ben oyum arkasında üstünde önünde bişey arama be insan ben kimseyi kimse ile karşılaştırmıyorum hiç yapmadım.Canım  evet zaman zaman acıdı her şeyi yeniden tecrübe ettim belki ama eksileri hep az oldu böyle düşünmenin. 

Tavsiye sana güven dediğin şey o kadar abartıldığı kadar büyük bir durum değil ve evet haberin yoksa söyleyeyim. onunda dereceleri var. Sana diretileni yaşamayıp özgün bir bireyim diye ortalarda gezerken sen başkaları ile aynı oluyorsun. hani şu çok eleştirdiğin adam tukaka dediğin kadın sevmediğin ne varsa sen oluyorsun .Bunu kendine yapma ,karşındakine daha çok tezahür ediyor durum böyle olunca özlemlerini dizginle "seni özledim" yazan bir mesajın ucunu bucağını arama özlemiştir seni .. kısaca seninle sevişmek istemiyordur. öyle olsa "sevişmek istiyorum" yazar sana klişelerin içinde kendini hapsettiğin gibi insanları hapsetme 

Tercihlerine saygı duy Sonra birde kendine dürüst ol seni sarhoş edip sana tacizde bulunan hatta burada yazamadığım kadar adi şeyler yapan insanların arasında hissettirmen sence onu nasıl etkiliyor düşün .. 

Playlist  bırakıyorum seversin belki ...

4/24/2020

KARIŞTIRIYORSUNUZ SİZ ONU ...

     #bilinçliyazımhatası
 dinlemek için yazıyı buraya tıklayınız
Çok kendinden emin bir başlık değilmi ? Hemen "neymiş acaba o benim yanlış bildiğim" diyerek savundu beyniniz sizi bence  , belkide sizin "yokya meraktan" dediğiniz o yarım cümleyi beyninizde yedi yirmidört çalışan , altıyüz elliyediye tabi memurlar sizin yerinize belkide tamamladılar. Bilemeyiz.

Gelelim o karıştırdığınız şeyin belkide, şeylerin benim aynamda yansımasına.Hep hikayeler dolaşır etrafınızda birşeyler anlatır size buna yolda gördüğünüz kedinin bir bakışı, hatta bu yazıya okumaya gelirken harcadığınız o kısacık zaman aralıklarında bile bir hikaye başlıyor  bambaşka bir coğrafyada değil tam yanı başınızda belkide içinizde bir hikaye bitiyordur. Bunuda bilemeyiz.

Zannederim birilerine birşeyleri anlatmaya çalışırken içinizle ilgilenmeyerek çürütmüş olabilirmisiniz ; İçinizi ,sevginizi ,sevme şeklinizi, kriter dediğiniz o ucuz lokanta menünüzü çürütmüş olabilirmisiniz. Durun ya hemen kızmayın bendeki menüde o kadar iç açıcı değil. Bu yazıya gelmeden önce bir kaç yazımı okuma fırsatın oldu ise ben bilinenin aksine bilinçli yazım hataları yapıyorum.Hata yapmaktan korkarak sizce hatanın ne olduğunu karıştırıyor olabilirmisiniz ? belkide edebiyat dersinde aşık olduğum edebiyat hocamın beni hiç anlamamış olmasına bir haykırış olabilir mi ? yeri gelmişken ergenliğimde tanıdığım en cüretkar o kadına da selamlar olsun. Evet ne diyordum anlatmaya çalışıyorsunuz çünkü gerçek sizi tanısınlar istiyorsunuz. naralar atan etrafa saldıran ruhunuzu kimse görmesin en hayvani içgüdülerinize kimse siz istemedikçe dahil olmasın istiyorsunuz.

İşte tamda o yüzden ilişkilerde ya ailenizi , inancınızı , mezhebinizi , kültür farklarınızı ,okullarınızı , yaşlarınızı yarıştırıyorsunuz. halbuki siz değilmisiniz son kullanma tarihi geçmiş bir bisküvi bir sene daha yenilebilir durumda iken atan yada almaktan vaz geçen kremalısı çıktığında sadesini unutan. hayatınıza birşeyleri alırken bu kadar zorda çıkartırken neden bu kadar acısız çıkartabiliyorsunuz. Acının en büyüğünü madem siz yaşadınız neden iç açıcı olmayan şeyler gördüğünüzde ağlıyormuş veya daha kötüsü üzülüyormuş gibi yapıyorsunuz ? bence siz işte burada birşeyleri karıştırıyorsunuz. En önemlisi kendin olmayı karıştırıyorsunuz. bir kitaptan bir cümle bir şiirden bir mısra bir şarkıdan bir melodi çok ünlü bir ekspresyonist tablodaki en büyük gerçeklikten az az alıp size ekliyorsunuz. Dürüstlüğü bence siz saflık ile karıştırdığınız için sizde ikisini bir arada görünce altında menfaat arıyorsunuz. Her örneğinizde elma ile armut toplanmaz deyip domates meyve mi diye sınıflandırmaya çalışıyorsunuz. Sexi , cinsiyeti aşkı sınıflandırıyor ,yaşlandırıyorsunuz. karşılaştırmaya çalışmanız ayrı bir futuristik bi yaklaşım diyebiliyorum. Çünkü sen  savunursun gece gece kendini ama  ben kendini birde benim için ikinciye yor istemiyorum.

Aktivistim deyip yağmurda dışarı çıkmak varken, klavye başında greenpeace için "seninkikaçcm" hashtag i ile yayın atıyorusn.yönetmenlerin marjinalitesini seviyorç onların aşık olduğu adamların yada kadınların sana aşık olunan yaşta olduğunu unutup etik olmadığını savunuyorsun. Dedim ya siz karıştırıyorsunuz o öyle değil. Naifliği acizlik olarak görmeyi huy edinmişsiniz ama bunun cesaret olduğunu düşünerekde bambaşka bir karmaşanın içerisine giriyorsunuz.

Mutlu musunuz ?

Beni çok ilgilendirmediğini söyleyemeyeceğim ben çok düşünüyorum belkide lanetim bu bence daha mutlu olmayı bukadar mutluluğa tercih etmeklede kendi ruhunuzu çürütüyorsunuz.

Bedenlerin içinde yanlış ruhlar olduğunu kabul edip bir şarkı dinleyip ,pencereden haykırmak yerine dudağınızın kenarını yiyerek gülümsüyorsanız. Bence kendinize haksızlık ediyorsunuz. Hayallerinizi ertelerken hayır ben sadece kendimi düşünerek yaşayamam deyip kalpleri geri dönüşüm kutunda ölüme terkediyorsunuz.

Terketmeyin! Tutunun , Sevin , ama önce kendinizi ,kendinize ve yine kendinizi sonra bakın sizde karıştırdığınızı anlayacaksınız.

iyi geceler                                                 

1/12/2019

Bomboş

#Başlıksiziyanıltmasınokur.
#bilinçliyazımhatası

Uzun zamandır görmüyordu artık o eski korkutucu savaştan kalma rüyaları bir kedisi bile vardı üstelik sadece onu seven ,yanında uyuyan! En  Önemlisi bir ev vardı kendine ait Kanepeleri bir çamaşır makinası vardı hatta mutlu sayılırdı yalnızken! Aslında çok da bilmiyordu birileri yanında olduğu zaman mutlu mu olurdu yoksa mutsuz mu? çok kestiremiyordu geleceği aslında ne yapmak istediği konusundaki fikri yoktu. Misafirleri olurdu. Gece,gündüz bir iki saat kalırlardı. Sıkılırdı ki kimi zaman gitsinler isterdi. Gittiklerinde de keşke kalsalardı dediği misafirleri olurdu. Bazen müstehçen misafirleri olur onlardan kaybettiği bulamadığı kadınlardan kalan eşyaları giydirirdi. İhtiyacı olduklarında çünkü kadınlar sevmezdi kedi tüylerini pahalı elbiselerine yapışırdı. Tahir ne zaman bu konu açılsa üzerlerine yapışmış olan diğer şeyler yanında kedi tüyünün en masumu olduğunu düşünür. Bir taşta iki kuş vurmak için eski sevgililerinin (ki onlarda kedi sevmezdi) tişörtlerini başka kadınlara giydirir. Böylece hem kadına ait bir metayı başka bir kadın teri ile lekeler Hemde kedi tüyleri olan tişörtü cezalandırırdı. Gerçi son üç yıldır eski tişörtleri atmış , tek eşliliğe Gönül vermiş bir aşıktı Tahir. Behiye yoktu,olmayacaktı. Bu saatten sonra gelse de olmazdı.

İşe gitmeden önce kapı beklenmedik bir şekilde kibarca ve sessizce tıklatırdı. Tahir kedisi mahire yi uyandırmadan yataktan kalkmaya çalışsa bile nafileydi. Mahire kapıda kim diye ondan önce kanepeye bir mirket edası ile oturup beklemeye başlamıştı bile,kapı deliğine bakmak gibi bir huyu yoktu Tahir’in üzerinde tişörtü altında boxer açtı kapıyı ellerinde simitle güneşi saçlarına toka diye takmış simsiyah elbisesinin içerisinde  spor ama bir okadar cici görünen Sevgilisi Ferda hanım gelmişti.

§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§
Ferda...

Bir süredir küs gibiler Tahir kaybının üzerine bir kayıp eklememek için birazda sorunlu olan bu ilişkide kıskanç hırçın ama haklı adamı oynuyordu. Aradaki bu yapay soğukluk yüzünden Ferda hanım sevgi sözleri kullanmıyordu. “Şımarıyorsun” diyerek sebebeplendiriyordu durumu

§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§§


Şaşkın bi o kadar da mahçup açtı kapıyı Tahir askeriyenin verdiği titizliği evinde uyguluyordu ama bi kaç gün tatil vermişti kendine. Bulaşıklar vardı. İki tabak bir tencere beş bardak filan hemen buyur etti üzerindeki perde kalkar kalkmaz. Bi koşu çay dolaptaki katmerler derken ilk on dakikada kahvaltı hazırdı. Çaylarını içerken komşusu Beyhan'ın diğer komşusunu çekiştirişini anlatıyordu. Hararetle küçüçük dünyasında bu kadar şeytanı bir meleğin barındırmasına inanmakta güçlük çekerek dinliyordu bir süre sonra kelimeler ve cümleler flulaşıyor. Sadece güzel fincan kadar yüzü olan bir güzellik kalıyordu karşısında. Kahvaltı faslı bitti. Ama Tahir’e ayrılan sürenin de sonuna gelinmişti gitmesi gerekiyordu. Halbuki Ferda Tahir’e hiç gelmemişti ki Ara sıra fırsat buldukça uğranan. Bir kapama gibiydi. Seviyor,özlüyor,değer veriyor,kendi acısı sıkıntısı yetmiyormuş gibi onun acılarını sıkıntılarını hafifletir birde benimle uğraşmasın diye bazen şarap,rakı şişelerine gömülüyor parası yoksa aynı sarhoşluğu bir Ferhat’ın ÖZPETEK romanında bulup arayıp sormuyordu. Gariptir sayın okur. “O aramıyor mu peki” dediğinizi duyar gibiyim. Ardına böyle sevgilimi olur yahu der gibisiniz.

Tahir Bu modern dünyanın demode aşığı, Bir çok ten varken o bir tende ter o terde bir damla olmayı başkasının onun için döktüğü göz yaşı olmaya yeğ edinmişti. Artık bir günaydın bile duyamıyordu malum mecralardan e zaten arayamıyordu. çok yormayayım bu hikaye henüz sonlanmadı güzel gözlü güzel okur.

Bitsin mi bitmesin mi bilemedim ama ben yoken siz Selçıuk Ural dan Güle Güle Sana yı dinleyin.. insanları sevin .....











11/23/2015

Başka şehir


#bilinçliyazımhatası #imlakurallarıyok 
Merhaba üstadım uzun Zaman oldu görüşmüyoruz. Şehir falan değiştirdim. Hayat çok garip bir olgu daha öncede konuşmuştuk bunu ama bulunduğum durumu anlatmaya TDK nın dağarcığı yetmiyor. Bilemiyorum hiç birşeyi bilmek istemediğim zamanları hatırlıyorum o Zamanlar daha rahatmışım. Bir amacı olur ya yaşamın.. Hah o işte bende kalmadı bir deyim var ya "motomot" diye öyle işte tam isyan noktasına geliyor yüreğim sonra bir bakıyorum gerek yok nereye varacak tartışma Nasıl olsa sıkılıp pes edeceksin ne hali varsa görsün diyeceksin diye hayıflanıyorum üç saniyelik bir sessizlik yaşıyorum sonra hayatıma devam ediyorum o üç saniyede james Bond halt etsin ne maceralar ne maceralar yaşıyorum anlatamam çünkü çok hızlı yaşanıyor. Evet hala rakıyı sek yanında portakal suyu ile içiyorum ama bulunduğum şehrin en güzel özelliği portakal suyunu sıkma getiriyorlar missss ve organik henüz hesap konusunda bir yorum yapamayacağım sürpriz orası belki yazının sonuna yetişir ne dersin :)))

Birde artık sevememe durumu baş gösterdi eskiden kalbimi yerinden çıkaracak kadar heyecanlandıran kadınlar vardı... Beni sevmeyenler biliyorsun işte onlara bile merhaba diyorum eskilerden kalma tüm aşkımı kucaklarına kusuyorum. Tam o anda sızıp kalıyorum. ARTIK alkol direncimin bir sınırı yok kötümü iyimi bilemiyorum çünkü hatırlamıyorum. Hastalık tekrar celallendi ölene kadar kimseye bişey demicem geceleri uyurken kusuyorum. Uyandır olurmu boğularak ölmek istemiyorum. Yahu ne kime ne yaptım acaba bi insan hem ucube olup, hem şanssız ,hem birsürü kötü şeyi bünyesinde bu kadar rahat taşıyabilir mi acaba :) şu götünden kaynar asit fışkırtan böcek bile benden şanslı ben hani şu karıncaların içinde büyüyen bi mantar var ya ondan falan yemek öyle ölmek istiyorum. One öyle mide fasafisosu yüzünden öldü demesinler.

Çok depresif oldu yazı başına uyarı koyacağım yazar burada çok depresif diye bu sefer imla için denetlemiyorum hatta otomatik olanlar haricinde noktalamada koymuyorum öyle yokuş aşağı saldım yazıyı hazır ol biter bitmez. Bu şehre geldiğimde zenginlerin evcil hayvanları tatil dönüşü bıraktığı gibi bırakıp gittiği gibi bırakıp köşeme çekileceğim sessizce kitap falan okumaya çalışırken uyuyup kalacağım olmaz mı bence olur. 

Keşke gerçek olsan be üstad yani benim kadar gerçek ama benim kadar bahtsız değil olmaz mı :)) 
 
Daha önce notlarımın arında bolca not olurdu kendimle alakalı şimdi başkalarının hesabını tutuyorum. kendi hesabımı tutabiliyorumuşum gibi neyse çok sıkmadan ben gidiyorum. Karşımdaki masada careless whisper melodili bir enişte baldızı ile öpüşüyor valla baldız baldan tatlımı bilemem ama bu şehir çok kozmopolit

7/10/2015

Sen ve Ben

Kaldırımların yola yakın tarafında ,yolun kenarına teğet yürüdüğün günlerden olsun bugün ! Velev ki sende benim gibi hissettiğin o günü bugün say ve bir daha düşün senden daha çok gördüğüm sokak lambaları var.

 

Hayatım o kadar kısa bir çember içerisindeki ki umursamasam bile önüne çıkıyor. Bir karıncayı ikinci defa görüp selamlaşıyorum o kadar küçük! Her şey göreceli jazz dinlerken , arabesk istiyorsa canın ; Bazılarına göre kozmopolit ,bazılarına göre geniş yelpazesi olan bi dinleyicisin. Halbuki bilmiyorlardır ki ikisinide seversin ama hiç birini ambiyanslarla bağdaştıramamışsındır. Karşındaki sevmiyorsa sende sevmemiş gibi yapmışsındır. Belki seviyor olsan da karşındaki o kadar güzel konuşuyordur ki sana sadece uğultu geliyordur.Saçların bile inatlaşır artık eskisi kadar güzel olmuyorlardır.

 

Hoşlandığın kadınlar başka adamlara şans tanıyor, o adamlar başka kadınların koynunda uyurken sevdiğin kadın senin boş koynunda olmak istemiyordur. Bildiğin dillerin, okuduğun kitapların yaptığın imla hatalarının önemi yoktur aslında!

 

Her "nokta" olması gerektiği yerde olduğunda aslında sen orada nokta koymadan, aynı zamanda cümleye sanki arkasında nokta varmışcasına devam etmek istersin. Zaten o yüzden değil midir ; Anlam kargaşası yaşamasın diye noktalı virgül çıkarmaları? Sen zaten birine katlanamazken senin düşüncelerini iki tanesi ancak anlatabilsin. İlginç bir paradoks olur.

 

Sevdiğin kimi kadın bisexuel ruhlara sahip birer fahişe, bazıları heterosexuel vücutlara sahip rahibeler oluverir. Hepsinin en iyi dostu olursun. adın "gayfriend" olur. Aslında ruhun tüm hümanistliği ile kucak açmışken onlar sadece zaman dediğimiz ölçü birimi üzerinden değerlendirirler sevdanı! Santimetre ile ölçerler dengi olup olmadığını! Yüzdelik dilimlere bölerler ilişkinizin olabilirliğini! Hiç umursamazlar aslında senin sakladığın o benliğini. Saçlarının arasında houdini gibi kaybetmek istediğin ellerin vardır oysa... o düz, kıvırcık, bukleli yada kısacık saçların arasında! İngiliz soğuğu,yağmuru kadar gri gözler vardır kaybolmak istediğin ,gördüğün tüm gözler kahverengidir. Rengin bile bir kimliği yokken kahve ne renk diye düşünürsün. Tüm arayışlarını çaresizce bitirir bir kahve yaparsın ironik ismini sayıklayarak birde sigara tutturursun ucuna ohhh ... Senden alası yok.


Bir kağıt parçası alırsın tüm hayranlıklarını bir oraya yazarsın sonra üzerilerini silersin.Geriye gelmeyen hiç sevmediğin o "Zaman" olur. Sevmediğin bir şey neden geri gelsin diye düşünmeden edemezsin.


Kabullenemezsin arka-daş senin iki hecedir. Türk dil kurumuna göre üç! Sonra seni sırtından bıçaklayanların ciğerlerindeki dumanla karşılaşmasını çaresizce hissedersin. Arkandayız diyenlere inanmazsın ,güvenmezsin ... Bir of çekersin ...Derdin bitmez deniz olmayan şehirlerde of çekmek daha yakar canını, ağzından çıkan "off" uzadıkça , iç çekişlerin egzost gazı dolu bir acı olur. Zehirli , gereksiz Sonra bi mesaj yazarsın BİRİNE..

 

"çok Güzel; uyu" diye başlar Martılara duyurması için sesini yardım istersin. hayatında "çok" şeyi olmayan bi çocuğun teneke arabası gibisindir. o büyüdükçe küçük gelen, artık sabah kalkınca çok özlenmeyen. İsyan edesin gelir. yeter yahu yeter ben bu kadar depresif bi adam değilim diyesin gelir. "Herkes giderken bir şey bırakır karşısındakine" diye yazar kitaplar ,senin elinde sadece "hiç" kalır.. Sen elindeki "hiç" lerle aslında hiç olmadığın kadar piç olursun. Baban varken piç,annen yamacındayken yalnız olursun. Sevda arayışların anlamsız, bulunduğunu zannettiklerin hayal olur.

 

Velhasıl sınırsızca sevin ne yapıyorsanız. Ama boğmayın boğulmayın,hayat sizin için kaşımaktan hoşlandıgınız bir yara değil sevinçten kızaran yanaklarınız olsun. İçinizde herzaman sen diye sesleneceğiniz biri, "Ben" olduğum için seviyor diyebileceğiniz biri olsun.

#bilincliyazimhatasi

5/20/2015

Ruhun tutuşur ya...

#bilincliyazimhatasi

Koşarak geçiyorum insanların yanından,her adımda kendimden bir parça, ışıklara karışıyor ruhum.Ruhum, ruhuna savruluyor saçlarına değiyor. Başka şehirlerde ellerini yıkadığın su oluveriyor sonra sendeki tüm günahları alıp geldiği yere geri dönmek için pis sokaklardan geçiyor. Ruhum her seyahatinde anlamsızca sana koşuyor. Su oluyor , ışık oluyor, seni mutlu edecek bir çocuk gülümseyişi oluveriyor sonra belki de bir kedinin ayağına sürtünüşü ... Ne olmuyor mesela biliyor musun ? Kollarını uzattığındaki adam ben olmuyorum. sabahları günaydınların geceleri iyi gecelerin olmuyorum kalbinin atışını duyacak kadar yakın olamıyorum. Olamayacağımı biliyorum...
Zaten aşk bu değil miydi? Yazarın dediği gibi kavuşunca aşk olmuyordu ki zaten tavanlarda hayaller duvarlarda korkular varken tabi yüzümüz kapıya dönük uyuruz. başka ne olabilir ki ? Ne bekliyoruz ki hiç bir zaman bize o fotoğraflardaki istanbul, rakı, balık üçlemesi kadar güzel olmayacak ki rakı içince sarhoş, içmeyince sofu oluruz. Arası yoktur ya bizde... Ya severiz sevilmeyiz yada kavuşamayız. Yani kavuşup aşk olamayız. daha öncede dedim ya alerjisi olur mutsuz insanların sevdiği her-şeye güneşe , bahara çiçeğe böceğe ...

 Soruyorsun şimdi hiç mi mutlu olmadın be adam diye...  olmaz olur muyum seni görünce oluyorum ama gidince mutsuz oluyorum. Her mutluluk yanında mutsuzluk ile beraber geliyor. Karabiberlik ve tuzluk gibiyiz. İkimizede ihtiyaç başka yerlerde tuza çorbada, karabibere pilavda... Gülümsetiyor bu ikili beni her seferinde; Yan yana ama hiç iç içe değiller. Sayfalarca kitapta arıyorum yokluğunu adını bilmeden. Bazen camdan bakıyorum. omzunda bir el beliriyor sonra senin olmadğını bilerek sihirlere inan ben belki sensindir diye dönüyorum. Annem öğüt veriyor. talı ekşi, mutlu mutsuz , uyur uyanık yatıyorum.

Nihavend makamı şimdi her-şey , şaşırıyorum halbuki ben böyle planlamıştım diyorum yanımdaki boşluğa o bile gülüyor. birden aklıma geliyor insanlar plan yapar tanrı yukarıdan gülümsermiş.. Bence tek oyuncağı benim gibi geliyor bazen. NE var yahu bir günde cigaramızı sararken neşeden saralım. yada rakımızı neşeden içelim. Hiç yapmadım "öpücem" demek istiyorum rakılı ağzımla belki bende eve gelirken bana öyle eve geldim diye kızmasın diye çikolata alacak bi kadın arıyorum. korkma ayyaş değilim ama sarhoşum. En garibi ne biliyor musun ?  Bu gece "evet"  desen ne yapacağımı bilmiyorum nasıl sevgili olunur unuttum biliyor musun ? Bir kitapta okumuştum işetmeyen bira icat etmek isteyen iki tane pavyon kadını vardı hayalleri tekel bayi açmaktı. Otuzlarına gelince hayallerini ufaltmaya başlarsın. Sonra "biri beni sevsin" diye kalakalırsın. Ne kadar bencilce değil mi ? Çünkü Hayal kurarken o seni seveni o kadar çok eminsindir ki seveceğine tutarsızca umarsızca Cihanı  aldatırcasına seversin. mesafeleri önemsemeyecek kadar çok severmişsin gibi geliyor değil mi ?

Hani söz vermiştin öyle sevmeyecektin köfte !! kendine bile verdiğin sözü tutamıyorsun diye kendi kendine konuşmaya başlayınca anlarsın ki daha fazla yazmamalısın. sen en iyisi azıcık birazcık yürü ruhunu sokak ışıklarına bırak dersin. onuda yapamazsın sokak ışıkları izbe mahallelerde kırıktır kalpler gibi yapılan her türlü günah o karanlıkta kaybolsun diye..

sabah olsun diye uyursun. her gün  kapın aralanır. Hayatında ki en güzel kadın Allah rahatlık versin der. Der ama Allah rahatlık verir belki ama kulları rahat bırakır mı Anne ? ....

Tüm mutlulukları cebinize atın. yanına biraz da beyaz leblebi severler.. Kuşlar hala uçuyor.....

5/19/2015

O zaman biraz kalp gönder

Kendi yüzüne bile bakmazken; Saatlerce başka bir yüze baktığın, içinde lav kadar sıcacık bir kalp taşıdığını bildiğiniz insanlar olur bazen . Tesadüfen hayatınıza giren. Ne kadar süre tanıdığınızı önemsemeden görmek istediğiniz! Etrafınızdaki en gerçek şeyler bile bu kadar gülümsemezken yutkunmasına tutarsızca bakarsınız.Size üzüldüğünü, sizi tanımazken belli etmemeye çalışan yada kameranın çözünürlüğü size oyun oynarken sadece öylece anlamlar yüklediğiniz annelerinin kıymetlileri durur karşınızda tüm salaş ihtişamıyla...

Halbuki siz onu öyle görmezsiniz değil mi ?  Yakıştığı yere sırça saraylarda kristal tahtlara oturtursunuz.

Gitmesin diye o görmezken gözünün içine baktığınız. Burnuna dokunarak bir sürü kalp çıkarabildiğiniz sihirli bir dünya olur. O dünya size sadece kırk-beş dakika tanır. 
Ne ağrı kalır ne sızı ...  Kızarsınız kendinize öyle anlarda o zarafetin içindeki çocuğu kalbinizdeki deliklerde gezdirdiğinzi anladığınızda... Derler ya "cız" eder yüreğiniz.Tam o sırada size "A" mı "B" mi diye sorar gözleri uykusuzluktan, hatta sizin yüzünüzden göz kapakları düşmek üzere olan bir pir bir hanımefendi. Bakarsın ; seni eskiten yıllar onu hep gençleştirsin istersin. 

Saçları ;çocukken güneşi çizerken dairenin etrafına koyduğumuz sarı dalgalı çizgiler gibidir. Sonra manasız şeyler hatırlar bununla yetinmez hadsizlik yapıp rüyalarınıza alırsınız. Çünkü o kadar güzel kadınlar rüyalara girmezler. Bazı rüyalarda zorla alıkoyulur.Onda da aklında kalan sadece mor bir mandal olur. Bu sadece farklı şekilde de olsa sana ve ona bir anlam ifade eder . Ona cam bezini astığı bir mandal , sana ise onu. 

İçinde bilir ya hissetiklerin aşk değildir. Bu kadar öz güven nereden gelebilir ki zaten.Çokça ve kelimelerle anlatamayacağın durumlar için teşekkür etmek istersin.Sevmediğin bir şehri güzel kıldığı için , kalender olduğu için , "eyvallah" dediği için , sana sabah yürüyüşünde sigara içirdiği için ama kelimeler kifayetsiz kalır. Gerisi depresif şarkı listen ve içinde tonlarca biriken söz vardır. Heybem dolu diye konuşmak istersin. ama hislerinin, onun uykusuzluğuna taciz etmesini istemezsin.Birde garip bir tezat başlar içinde manasız ve taraftarsız şikeli bir maç gibiyken hayatın ; bu kadar güzel elleri olan bir kadın ,uzun parmakları ile nasıl dokunabiliyordu ruhunun o en çok yanan en eskimiş yerine ?

O bilmez ama yokluğundaki her ağrı, her türlü keyifsiz aktivite zaten kötüyken daha berbat bir hal alır. 

Senin onu mutlu edebileceğini düşündüğün tek şey ; Elişi makası ile ruhundan kalp şeklinde kestiğin parçaları O "biraz kalp gönder" dediğinde gül Yaprakları gibi başından aşiağı serpiştirmek olur. 

Ve bazen bir teşşekürün içine paramparça bir ruhundan sıkıştırıp "hadi uyu" artık dersin...

Yasemin mori söyleyip, güneşi saçlarına saklayan  kıza itafen...

Başarısızlığımın haklı gülümsemesi

Boşsa günün ve kimseyi görmek istemiyorsa İç'in,  sevmediğin bir kitabı ikinci kez okumak kadar acınası bir haldeyken o bir zamanlar enerji dolu ruhun ... Güzel bir anıyı hatırlamak için bilerek ve isteyerek Türk dil kurumuna karşı dilbilgisi ve Yazım kurallarının senin için yatatılmadığını düşünüyorsan. Kendini her gün arşınladığın parkta buluyorsan,
Dinleme listen Akustik hüzünlü şarkılardan oluşuyorsa... Yalnızlık denen Hastalığı'n dördüncü safhasındasın demektir. 

Bir çok yan etkisi ile birlikte hayatına girip çıkan bir sürü anlık durumlar bile güldürmüyorsa vay haline... 

Artık uzun yazılar yazarken sıkılıyorsan ; Bu seni ne kadar mutlu ederdi oysa önceleri ... Artık mutlu olamıyorsan. Gidemiyorsan , buharlaşamıyorsan , haykıramıyorsan insanlara
- Ben normal doğumla Dünya'ya geldim ötenazi ile Ölmek istiyorum. Diyemiyorken
Ne anlamı var birinin hayatına dahil olmaya ? Halbuki bu bir seçim hakkıyken yasak olmasası , güçlü göstermesi gerekirken ezik bir duruma düşürmesi hakikatten hayret verici değil mi?

Bahar'ı ve yazı bu kadar çok seviyorken polenlerin seni bu kadar sevmemesi ve öksürükten veremli gibi görünmen tesadüf olamaz.

Artık giydiğin T-shirtün aslında hiç sevmediğin bir giysi olduğunu gördüğünde, çimlerin çocukluğunda olduğu kadar yumuşak olmadığını hissettiğinde, bu kadar garip bir hisin bile sana birşeyler hissettirdiğine sevinmenin, şu an paçandan içeri giren ve garip yerlere doğru yürüyen karıncanın hiç umrunda olmaması kadar garip Değil mi? 

Artık kısa Cümleler kurmak istemene ,daha çok uyuma isteğine karşı koyamayışın bir tesadüf olamaz. Bazen tv programlarına yorum yaparken yakalaman kendini mesela garip! Artık kahveden haz almayışına ve bazı fiziksel zevk verici aktivitelerin sadece senin için doğru kelimelerin, doğru zamanda kullanılmaktan ibaret oluşuna şaşmıyorsun değil mi ??
E tabi sende haklısın yüzünde artık başarısız bir hayatın haklı gülümsemesi var... 

Sana artık Söylenen her "başarılar" temennisi mezarına atılan bir avuç topraktan ibaret nasıl olsa ...

Özürdilemek istiyorum. Kitaplarını okurken üzerine kendi cümlelerimi yazıp kendi hikayemi oluşturduğum her yazardan artık kitaplarınızın Bendeki kopyalarının yayın hakkı benim. 


Lets take a walk with me

 #bilinçliyazımhatası Gece sokak lambalarının solgun ışığında yürüyordu. Yüzüne düşen gölgeler, içindeki kırık dökük hatıraları saklıyordu. ...